Karma yoga (VI) - Üç Guna
Karma Yoganın başka bir durumu daha vardır. Karma eylem demektir. Tanrı bir çok değişik eylem yaratmıştır. Onlar eşsiz, harikulade ve farklıdır. Bütün bir evren böyle yaratılmıştır. Doğayı dikkatle inceleyin. Anlayacaksınız. Bir bitkiye bakın. Hiçbir zaman bir bitkiye sakince bakmayız. Sabırla bir bitkiye bakarsanız ne muhteşem bir olay olduğunu anlarsınız. Kökler derinlere iner, ve biz hiçbir zaman dünyadan ve yerden neyi nasıl aldığını bilmeyiz. İçerde durmadan çalışırlar. Dünyanın tamamiyle karanlık tarafındadırlar ve aldıklarını hiç kendilerine saklamazlar umarsızca verirler. Bir de gövde vardır. Bitkiyi sıkı tutarlar. Dışarıdan gelecek tehlikelere karşı sert bir yapısı vardır. Bitkiyi korur ve bu muhteşem mesajı
bitkiye iletir. Sonra üstlere gelince muhteşem yaprakları ve parlayan çiçekleri görürsünüz. Onları gördüğümüzde ne muhteşem ve güzel bir şey olduğunu düşünür ve onu sadece bir ağaç olarak görürüz. Halbuki yapraklar sadece bir kaç aylığına, sonbahar gelene kadar oradadırlar.Tekrar baktığımızda gitmiş olabilirler. Ağaç ölmüş gibi görünür, ama öldüğünde , yaprakların hepsi düştüğünde, kuru dalları orada gördüğünüzde kökler onu canlı tutmaktadır. Büyük bir sabırla bir sonraki güneşin doğuşunu beklerler. Sabırla gelecek baharı beklerler. Bitkiye büyük bir güven verirler; Endişelenmeyin. Yine o güzel taze çiçek ve yaprakları taşıyacaksınız. Bu kökler büyük bir fedakarlık yaparlar. Bunun için her bölüm bitki içinde kendi görevini yapar.
Bitki bizim rahatımız için üç farklı duruma ayrılır. Kök, gövde, çiçek ve dallar. Bütün bitkilerde bu üç parça da onların varolabilmesi için gereklidir. Görünenin ayrı bir yeri olabilir ama köklerin zekası; gövde ve dallar hep müsaittir. Anlamak adına kimlikleri sattva, rajas, ve tamas olmuştur. Çiçekler ve dallar sattva, gövde rajas, yerin altındaki kökler ise tamas olarak adlandırılır. Bu sattva, rajas ve tamas olarak adlandırılan üç bölüm bütün yaradılışlarda vardır. Aynı tanımları ortaya konan bütün dünyada bulabilirsiniz. Sadece bir insanoğluna bakin. Yerin hemen üstünde ayakları vardır ve bütün vücudunun ağırlığını taşır ve merdivenleri çıkmanızı sağlar. Ayaklar hiçbir zaman çok ağır olduğunuz ve hep yerde oldukları için şikayet etmezler. Ayaklar bu işi çıkar gözetmeden yaparlar. Bu bizim tamas tarafımızdır.
Vücudumuzun orta kısmı, onu bir arada tutan besinleri dağıtan ve daima kanı temizleyen tarafımızdır. Bunun adı rajastır. Sonra kafamız, gördüğümüz, düşündüğümüz, eğlendiğimiz, planladığımız, hayal etmek gibi değişik aktiviteler yaptığımız kafamız var. Bunun adı sattvadir. Yani bizim vücudumuzda da rajas, tamas ve sattva vardir.
Yapraklar, çiçekler, meyveler, gökyüzü ve temiz hava , bunların hepsi sattvadir. Gövde ve dallar rajastir. Yani sert ve çalışan gövdenin ağacı bir araya getirmesi gibi toplayan şeyler rajastir. Yerin altında gömülü pis yerlerde çürümüş kokuşmuş şeylerle beslenen karanlıktaki kökler tamastir. Karanlık ayni zamanda cehalet aydınlanamamak da olabilir. Buna göre tamas aynı zamanda karanlık demektir. Bunun gibi aktiviteler sattva rajas ve tamas olarak adlandırılır. Yumuşak, nazik ve sessiz aktiviteler sattviktir. Doğada devamlı olarak tedarikçi olan ve köklerden bütün bitkiye dağıtıcılık yapan ve bütün bitkiyi birlikte tutan aktiviteler rajaziktir. Bir diğeri de yorucu, monoton gün ışığı bile görmeden devam eden baskı altında emek veren aktiviteler vardır. Bunlar da tamastir. Nitekim yaradılış bu üç değişik tipten oluşur. Bu bütün yaratılmışların nasıl rajas tamas ve sattva adı verilen üç guna dan oluştuğunu gösterir. Krishna der ki “Şu üç şeye bir bakın” Bu doğanın ve eylemin nasıl üç farklı şekilde açıklanabileceğidir.
Ne yazık ki birçok spirituel metinde bunlar sattva , rajas ve tamas olarak bir hiyerarşiyle yer alırlar. Sattva nın muhteşem olduğunu ve hepimizin sattvanın peşinden gitmemiz gerektiğini, rajasın kötü, tamas in ise korkunç olduğunu söylerler. Bir çok metin böyle tercüme edilmiştir. Ama bana göre durum böyle değil. Hepsi çok önemli ve işlerini harika bir şekilde yapıyorlar. Eğer sattvanın iyi olduğunu düşünüyorsanız, temiz havanın çiçeklerin yaprakların, kökleri alın ve onları havada tutun bitki ölecektir. Benzer şekilde “Neden ayaklarım hep bedenimi taşıyor? Ayaklarım da havada olsun. Ayaklarımla düşüneyim ve onlarda sattvik olsun. Bu yüzden başımın üstünde durayım” derseniz bu doğru olmaz. Hepsinin kendi görevi vardır. Sattva satvik bir yolda olmalıdır. Rajas rajazik yolda çalışmalıdır. Tamas da tamazik bir yolda çalışmalıdır. Sadece bu değil. Sattva sadece kendi benliğinde tanımlandığında ve kendi işlerini yaptığında haz alacaktır. Aynı şekilde rajas ve tamas da yalnızca kendi hallerinde mutlu olurlar.
İnsanoğlunda da üç çeşit tür vardır. Bu bir türe ait olan kişinin diğer özellikleri göstermediği anlamına gelmez ama temel olarak sattva, rajas ve tamas dan biri dominant olup diğerleri onu
desteklerler. Bu üçüne de sahip olabiliriz ama biri dominant olur. Kimilerinde hakim karakter sattva olur, bunlar düşünen, planlı olan, düzenli aktiviteler yapan türdendir. Oysa doğasından rajas olan insanlar korumak için bir orduyu bir organizasyonu hatta bir ülkeyi yürütebilirler. Aynı zamanda vücudumuzun orta kısmının yaptığı gibi dağıtıcı olabilirler. Bunlar kralların ve tüccarların olduğu kategoridedirler. Onların doğasında bu vardır. Sattvik insanlar bizim kafamıza benzerler. Düşünür ve organize ederler. Rajazik olanlar gövdemize ya da midemize benzerler koruyucu ve yemek gibi şeyleri dağıtıcı özelliktedirler. Bundan başka da ayaklarımıza benzeyen bir kategori vardır. Çalışıp çabalarlar ve onların bu yaptıklarını taktir etmemiz gerekir. Sabahtan aksama kadar hiç şikayet etmeden vücudumuzun ağırlığını taşırlar. Bu tamazik aktivitelerin bayağı, adı düşünme ve plan yapma gibi aktivitelerin de yüce olduğunu söyleyemeyiz. Biz burada dünyayı geliştirmeye çalışıyoruz. Tamastan rajas a ve en sonunda sattva ya gitmek için. Bu şekilde insanlığı geliştirebiliriz. Bu yüzden bir insanı geliştirmeye çalışırken sattvik aktivite yaptırıp onu tamas aktivitesinden çıkarmalıyız. Onlara bu aktiviteleri yaptırırken, bu sattvik aktiviteleri yapamayabilirler. Yani onlara sorun yaratırsınız. Bir bilim adamı sattviktir. Ama o “Hadi , işe koyulalım” derse bu bir hatadır. İş farklı bir akıl çerçevesi gerektirir. Rajazik bir akıl gereklidir. Bir profesör sattviktir. Onu bir orduya koyarsanız , bu bir hata olur. O sadece bir bilim adamı gibi düşünür. Bir gün bununla ilgili bir hadise duydum.
Acil bir durum esnasında bir ülkede orduya insanlar almak isterler. Uygun olan herkes askere alınır. Bir profesör de bunlardan biridir ve eğitim sırasında yüzbaşı emirler vermektedir. Yürüyüşü öğrenirken yüzbaşı emreder “Sol, sağ , sol, sağ sağa dön , sola dön ...sonra bir daha sağa bir daha sola” Profesör durur ve emirlere uymaz. Yüzbaşı gelir ve sorar, “Neden dediklerimi yapmıyorsun?” Profesör de yüzbaşıya sorar “ Önce siz ne istediğinize karar verin
Sonra ben de yürürüm. Sürekli istekleriniz değişiyor.Sağa dön sola dön yine sağa dön” Profesör bunu anlayamaz. Doğası gereği o farklı bir insandır.
Buna benzer olarak dördüncü kategoride insanlar vardır. Çalışan, çabalayan, bunlara saygı göstermemiz gerekir. Yaptıkları olağanüstü şeyler. Eğer bir profesörden böyle işler yapmasını
isterseniz, büyük bir hata olur. Böyle işleri yapacak belirli insanlar vardır. Onların doğasını anlamak, onları uygun oldukları işleri yapmaya yöneltmek muhteşem uyumlu eşleşmeler çıkaracaktır. Size uyumlu olan işi ve aktiviteyi harmanlamak doğanıza hiç bir külfet getirmeyecektir.
Bir gün ofisimde bir meslektaşımı ağırlıyordum. Kendisi eğitimli bir mühendis ve doğası tam olarak tamazik. Kendisi hiç beyin gerektirmeden yapılan rapor hazırlamaktan çok mutluydu.Eski raporları toplayıp yenilerini organize etmek gayet basitti. O hiç şikayet etmeden bu süregelen aktiviteyi yapıyordu. Bu işi niye yaptığı, raporların nereye gittiği veya bu monoton işi basitleştirmenin bir yolunu bulması onu hiç ilgilendirmiyordu. Bir çoğumuz onun bu işi nasıl bu kadar uzun zamandır yaptığını merak ediyorduk. Birkaç günlüğüne yapmak sorun olmazdı belki. Bu yüzden bilgin sınıf, kraliyet sınıfı, tüccar sınıfı ve çalışan sınıfı olarak adlandırılan bu gruplar temel olarak kendi doğalarına göre bölünmüşlerdir sattva,
rajas ve tamas olarak ve genel olarak bunlar aileden gelen özelliklerdir.
Gandhi doğuştan bir işadamıydı. Bu ruh ya da para meselesi onun kanında kalıtsal olarak vardı. Ne kadar usta bir doğası olduğunu isterseniz onun hayatından duyduğum bir anısıyla açıklayayım.
O günlerde özgürlük mücadelesi devam ederken , o konuşmalarıyla bütün halkı uyandırmış. Bir gün Ahmadabad ta bir konuşma yaparken bir çok insan orada bulunuyormuş. Geceymiş. İlk önce onlara ulusal özgürlük mücadelesi hakkında ateşlemiş ve sonra bunun çok mali kaynak gerektirdiğini söylemiş. Kaynakları yükseltmek istemiş. İnsanlar bu özgürlük mücadelesine katkıda bulunmak ve kaynak aktarmak için motive olmuşlar. Organizasyonu yapanlar sahneye beyaz bir çarşaf açmışlar. İnsanlar sıraya girip neleri var neleri yoksa para, mücevher her şeyi oraya fırlatmışlar. Bütün yöneticilerde orada bekliyorlarmış. Her şey toplandıktan sonra yöneticiler bunların bir listesini yapmışlar. Gandhi birisiyle konuşuyormuş. Listeyi bitirdikten sonra ona göstermişler. Gandhi listeye sadece bir göz gezdirmiş ve “Her şeyi aldınız mı?” diye sormuş. Onlarda “Evet” demişler. Gandhi yeniden sormuş “Ufak bir şey bile atlamadınız mı?” “Hayır, neden bir de siz bakmıyorsunuz?” demişler. Hafiften sinirlenmeye başlamışlar. Çünkü bildiğiniz gibi işadamları para söz konusu olunca ufak şeylere bakarlar. Ufacık şeyleri bile arkalarında bırakmak istemezler. O ulusal bir lider oldu ama hep işadamı kalitesini taşıdı.Yöneticilerin sinirleri gerilmiş ve sonra Gandhi “Hadi gidelim” demiş ve çadırlara çekilmişler.
Birden gece yarısı, Gandhi bir fenerle sahneye gelmiş. Diğerleri de onu izlemişler. Sahneye geldiğinde köşede duran bir tabure görmüş. Onun altında da bir tek küpe duruyormuş. Onu almış ve birine vermiş “Lütfen bunu al ve dikkat et, çünkü ben ona saygı duyuyorum. Bunu veren her kimse Tanrı’ya yalvarıp bununla ülkenin özgürlüğüne kavuşmasını istemiştir. Bu yüzden bu çok kıymetli” demiş. Sonra Gandhi'ye sormuşlar “Çok yanılmışız Gandhiji. Nasıl oldu da bir şeyin oralarda düştüğünü anladınız?” Gandhi “Doğal olarak insanlar bu yönden gelip katkılarını fırlattılar, bir şey yuvarlanıp buralara düşebilirdi. Sonra küçük taburenin altına bakmadığım aklıma geldi. Bu yüzden buraya geldim.” demiş. Sonra tekrar sormuşlar “Bir şeyin kayıp olduğunu nasıl anladınız peki?” Burada düşündüğü resim tam bir işadamı düşüncesi. “Listeye göz atarken, bir boyunluğu şunu bunu gördüm. Hepsi tamamdı ama sonra küpelerin sayısına baktım. Düşündüm ki bir kişi iki küpe verirdi bir değil. Yani çift sayıda küpe olmalıydı ama tekti. Sonra bir şeyin kayıp olduğunu anladım”
Bu bir işadamı davranışı. Bir işadamı bunu kaçıramaz. Benzer olarak doğası gereği lider ve koruyucudur. Karma Yoga der ki 'Birinin içsel doğasını keşfedin ve ona göre doğru işi verin'. İşi yapılması gerektiği gibi yapın, ve ondan sonra iş bir külfet olmayacaktır.
Doğamız özünde kötü değildir sattva , rajas ya da tamasın ahenkli bir şekilde harmanlar. Sattva, rajas ya da tamas tan hiçbiri kötü değildir. Onlar oldukları gibidirler. Hayat maceramızda sattva, rajas ve tamas denilen şeylerle karşı karşıya geliriz. Biz kendimize uygun olanla rahat oluruz bunda doğru veya yanlış bir şey yoktur. Hatta renklere bile sattvik , rajazik ve tamazik açılardan bakabiliriz. Renklerin bile doğaları gereği bir yakarışı vardır. Bu
yüzden biz de renklerden hoşlanırız ve bunda yanlış bir şey yoktur. Kimi merak edebilir, nasıl renklerden hoşlanırız diye. Onların doğaları renkleri takdir eder duruma götürür.
Eğer her şey iyiyse , yanlış olan ne ve niye acı çekiliyor? Çektiğimiz acılar bizim eklentilerimizdendir. Problem bağlı olduklarımızdan kaynaklanır. Eğer doğam sattva ise buna uygun şeyler yaparım eğer doğamda rajas varsa rajazik şeyler yaparım. Bu mükemmeldir. Ama hayat her zaman bir guna da gitmez. Herhangi bir zaman ve durumda bir guna dan başkasına geçmek gerekli olabilir. Eğer bağlılığım sattva yaysa , rajas veya tamas yapmam gerekiyorsa, sadece bağlılığım için sessizce sattvayi bırakırım. Bu vücuttaki bir saplantıdır. Kabataslak bir örnek olarak eğer vücutta bir problem varsa sattvik yol da buna otlardan bir merhemdir, rajazik yol bazı acı veren ilaçlar veya uygulamalardır, tamazik yol da cerrahi müdahaledir. Vücuttaki bu şekilde bir gelişmede cerrahi müdahaleye ihtiyaç varsa ve cerrah sattvik bir kişilik olduğunu söylerse, her şeyi sattvik bir yolda uygular. Kesip açması apseyi veya büyüyen parçayı alması gerektiğinde bile... Bu bir saplantıdır ve uyum içinde olamaz. Bu yanlıştır!
bitkiye iletir. Sonra üstlere gelince muhteşem yaprakları ve parlayan çiçekleri görürsünüz. Onları gördüğümüzde ne muhteşem ve güzel bir şey olduğunu düşünür ve onu sadece bir ağaç olarak görürüz. Halbuki yapraklar sadece bir kaç aylığına, sonbahar gelene kadar oradadırlar.Tekrar baktığımızda gitmiş olabilirler. Ağaç ölmüş gibi görünür, ama öldüğünde , yaprakların hepsi düştüğünde, kuru dalları orada gördüğünüzde kökler onu canlı tutmaktadır. Büyük bir sabırla bir sonraki güneşin doğuşunu beklerler. Sabırla gelecek baharı beklerler. Bitkiye büyük bir güven verirler; Endişelenmeyin. Yine o güzel taze çiçek ve yaprakları taşıyacaksınız. Bu kökler büyük bir fedakarlık yaparlar. Bunun için her bölüm bitki içinde kendi görevini yapar.
Bitki bizim rahatımız için üç farklı duruma ayrılır. Kök, gövde, çiçek ve dallar. Bütün bitkilerde bu üç parça da onların varolabilmesi için gereklidir. Görünenin ayrı bir yeri olabilir ama köklerin zekası; gövde ve dallar hep müsaittir. Anlamak adına kimlikleri sattva, rajas, ve tamas olmuştur. Çiçekler ve dallar sattva, gövde rajas, yerin altındaki kökler ise tamas olarak adlandırılır. Bu sattva, rajas ve tamas olarak adlandırılan üç bölüm bütün yaradılışlarda vardır. Aynı tanımları ortaya konan bütün dünyada bulabilirsiniz. Sadece bir insanoğluna bakin. Yerin hemen üstünde ayakları vardır ve bütün vücudunun ağırlığını taşır ve merdivenleri çıkmanızı sağlar. Ayaklar hiçbir zaman çok ağır olduğunuz ve hep yerde oldukları için şikayet etmezler. Ayaklar bu işi çıkar gözetmeden yaparlar. Bu bizim tamas tarafımızdır.
Vücudumuzun orta kısmı, onu bir arada tutan besinleri dağıtan ve daima kanı temizleyen tarafımızdır. Bunun adı rajastır. Sonra kafamız, gördüğümüz, düşündüğümüz, eğlendiğimiz, planladığımız, hayal etmek gibi değişik aktiviteler yaptığımız kafamız var. Bunun adı sattvadir. Yani bizim vücudumuzda da rajas, tamas ve sattva vardir.
Yapraklar, çiçekler, meyveler, gökyüzü ve temiz hava , bunların hepsi sattvadir. Gövde ve dallar rajastir. Yani sert ve çalışan gövdenin ağacı bir araya getirmesi gibi toplayan şeyler rajastir. Yerin altında gömülü pis yerlerde çürümüş kokuşmuş şeylerle beslenen karanlıktaki kökler tamastir. Karanlık ayni zamanda cehalet aydınlanamamak da olabilir. Buna göre tamas aynı zamanda karanlık demektir. Bunun gibi aktiviteler sattva rajas ve tamas olarak adlandırılır. Yumuşak, nazik ve sessiz aktiviteler sattviktir. Doğada devamlı olarak tedarikçi olan ve köklerden bütün bitkiye dağıtıcılık yapan ve bütün bitkiyi birlikte tutan aktiviteler rajaziktir. Bir diğeri de yorucu, monoton gün ışığı bile görmeden devam eden baskı altında emek veren aktiviteler vardır. Bunlar da tamastir. Nitekim yaradılış bu üç değişik tipten oluşur. Bu bütün yaratılmışların nasıl rajas tamas ve sattva adı verilen üç guna dan oluştuğunu gösterir. Krishna der ki “Şu üç şeye bir bakın” Bu doğanın ve eylemin nasıl üç farklı şekilde açıklanabileceğidir.
Ne yazık ki birçok spirituel metinde bunlar sattva , rajas ve tamas olarak bir hiyerarşiyle yer alırlar. Sattva nın muhteşem olduğunu ve hepimizin sattvanın peşinden gitmemiz gerektiğini, rajasın kötü, tamas in ise korkunç olduğunu söylerler. Bir çok metin böyle tercüme edilmiştir. Ama bana göre durum böyle değil. Hepsi çok önemli ve işlerini harika bir şekilde yapıyorlar. Eğer sattvanın iyi olduğunu düşünüyorsanız, temiz havanın çiçeklerin yaprakların, kökleri alın ve onları havada tutun bitki ölecektir. Benzer şekilde “Neden ayaklarım hep bedenimi taşıyor? Ayaklarım da havada olsun. Ayaklarımla düşüneyim ve onlarda sattvik olsun. Bu yüzden başımın üstünde durayım” derseniz bu doğru olmaz. Hepsinin kendi görevi vardır. Sattva satvik bir yolda olmalıdır. Rajas rajazik yolda çalışmalıdır. Tamas da tamazik bir yolda çalışmalıdır. Sadece bu değil. Sattva sadece kendi benliğinde tanımlandığında ve kendi işlerini yaptığında haz alacaktır. Aynı şekilde rajas ve tamas da yalnızca kendi hallerinde mutlu olurlar.
İnsanoğlunda da üç çeşit tür vardır. Bu bir türe ait olan kişinin diğer özellikleri göstermediği anlamına gelmez ama temel olarak sattva, rajas ve tamas dan biri dominant olup diğerleri onu
desteklerler. Bu üçüne de sahip olabiliriz ama biri dominant olur. Kimilerinde hakim karakter sattva olur, bunlar düşünen, planlı olan, düzenli aktiviteler yapan türdendir. Oysa doğasından rajas olan insanlar korumak için bir orduyu bir organizasyonu hatta bir ülkeyi yürütebilirler. Aynı zamanda vücudumuzun orta kısmının yaptığı gibi dağıtıcı olabilirler. Bunlar kralların ve tüccarların olduğu kategoridedirler. Onların doğasında bu vardır. Sattvik insanlar bizim kafamıza benzerler. Düşünür ve organize ederler. Rajazik olanlar gövdemize ya da midemize benzerler koruyucu ve yemek gibi şeyleri dağıtıcı özelliktedirler. Bundan başka da ayaklarımıza benzeyen bir kategori vardır. Çalışıp çabalarlar ve onların bu yaptıklarını taktir etmemiz gerekir. Sabahtan aksama kadar hiç şikayet etmeden vücudumuzun ağırlığını taşırlar. Bu tamazik aktivitelerin bayağı, adı düşünme ve plan yapma gibi aktivitelerin de yüce olduğunu söyleyemeyiz. Biz burada dünyayı geliştirmeye çalışıyoruz. Tamastan rajas a ve en sonunda sattva ya gitmek için. Bu şekilde insanlığı geliştirebiliriz. Bu yüzden bir insanı geliştirmeye çalışırken sattvik aktivite yaptırıp onu tamas aktivitesinden çıkarmalıyız. Onlara bu aktiviteleri yaptırırken, bu sattvik aktiviteleri yapamayabilirler. Yani onlara sorun yaratırsınız. Bir bilim adamı sattviktir. Ama o “Hadi , işe koyulalım” derse bu bir hatadır. İş farklı bir akıl çerçevesi gerektirir. Rajazik bir akıl gereklidir. Bir profesör sattviktir. Onu bir orduya koyarsanız , bu bir hata olur. O sadece bir bilim adamı gibi düşünür. Bir gün bununla ilgili bir hadise duydum.
Acil bir durum esnasında bir ülkede orduya insanlar almak isterler. Uygun olan herkes askere alınır. Bir profesör de bunlardan biridir ve eğitim sırasında yüzbaşı emirler vermektedir. Yürüyüşü öğrenirken yüzbaşı emreder “Sol, sağ , sol, sağ sağa dön , sola dön ...sonra bir daha sağa bir daha sola” Profesör durur ve emirlere uymaz. Yüzbaşı gelir ve sorar, “Neden dediklerimi yapmıyorsun?” Profesör de yüzbaşıya sorar “ Önce siz ne istediğinize karar verin
Sonra ben de yürürüm. Sürekli istekleriniz değişiyor.Sağa dön sola dön yine sağa dön” Profesör bunu anlayamaz. Doğası gereği o farklı bir insandır.
Buna benzer olarak dördüncü kategoride insanlar vardır. Çalışan, çabalayan, bunlara saygı göstermemiz gerekir. Yaptıkları olağanüstü şeyler. Eğer bir profesörden böyle işler yapmasını
isterseniz, büyük bir hata olur. Böyle işleri yapacak belirli insanlar vardır. Onların doğasını anlamak, onları uygun oldukları işleri yapmaya yöneltmek muhteşem uyumlu eşleşmeler çıkaracaktır. Size uyumlu olan işi ve aktiviteyi harmanlamak doğanıza hiç bir külfet getirmeyecektir.
Bir gün ofisimde bir meslektaşımı ağırlıyordum. Kendisi eğitimli bir mühendis ve doğası tam olarak tamazik. Kendisi hiç beyin gerektirmeden yapılan rapor hazırlamaktan çok mutluydu.Eski raporları toplayıp yenilerini organize etmek gayet basitti. O hiç şikayet etmeden bu süregelen aktiviteyi yapıyordu. Bu işi niye yaptığı, raporların nereye gittiği veya bu monoton işi basitleştirmenin bir yolunu bulması onu hiç ilgilendirmiyordu. Bir çoğumuz onun bu işi nasıl bu kadar uzun zamandır yaptığını merak ediyorduk. Birkaç günlüğüne yapmak sorun olmazdı belki. Bu yüzden bilgin sınıf, kraliyet sınıfı, tüccar sınıfı ve çalışan sınıfı olarak adlandırılan bu gruplar temel olarak kendi doğalarına göre bölünmüşlerdir sattva,
rajas ve tamas olarak ve genel olarak bunlar aileden gelen özelliklerdir.
Gandhi doğuştan bir işadamıydı. Bu ruh ya da para meselesi onun kanında kalıtsal olarak vardı. Ne kadar usta bir doğası olduğunu isterseniz onun hayatından duyduğum bir anısıyla açıklayayım.
O günlerde özgürlük mücadelesi devam ederken , o konuşmalarıyla bütün halkı uyandırmış. Bir gün Ahmadabad ta bir konuşma yaparken bir çok insan orada bulunuyormuş. Geceymiş. İlk önce onlara ulusal özgürlük mücadelesi hakkında ateşlemiş ve sonra bunun çok mali kaynak gerektirdiğini söylemiş. Kaynakları yükseltmek istemiş. İnsanlar bu özgürlük mücadelesine katkıda bulunmak ve kaynak aktarmak için motive olmuşlar. Organizasyonu yapanlar sahneye beyaz bir çarşaf açmışlar. İnsanlar sıraya girip neleri var neleri yoksa para, mücevher her şeyi oraya fırlatmışlar. Bütün yöneticilerde orada bekliyorlarmış. Her şey toplandıktan sonra yöneticiler bunların bir listesini yapmışlar. Gandhi birisiyle konuşuyormuş. Listeyi bitirdikten sonra ona göstermişler. Gandhi listeye sadece bir göz gezdirmiş ve “Her şeyi aldınız mı?” diye sormuş. Onlarda “Evet” demişler. Gandhi yeniden sormuş “Ufak bir şey bile atlamadınız mı?” “Hayır, neden bir de siz bakmıyorsunuz?” demişler. Hafiften sinirlenmeye başlamışlar. Çünkü bildiğiniz gibi işadamları para söz konusu olunca ufak şeylere bakarlar. Ufacık şeyleri bile arkalarında bırakmak istemezler. O ulusal bir lider oldu ama hep işadamı kalitesini taşıdı.Yöneticilerin sinirleri gerilmiş ve sonra Gandhi “Hadi gidelim” demiş ve çadırlara çekilmişler.
Birden gece yarısı, Gandhi bir fenerle sahneye gelmiş. Diğerleri de onu izlemişler. Sahneye geldiğinde köşede duran bir tabure görmüş. Onun altında da bir tek küpe duruyormuş. Onu almış ve birine vermiş “Lütfen bunu al ve dikkat et, çünkü ben ona saygı duyuyorum. Bunu veren her kimse Tanrı’ya yalvarıp bununla ülkenin özgürlüğüne kavuşmasını istemiştir. Bu yüzden bu çok kıymetli” demiş. Sonra Gandhi'ye sormuşlar “Çok yanılmışız Gandhiji. Nasıl oldu da bir şeyin oralarda düştüğünü anladınız?” Gandhi “Doğal olarak insanlar bu yönden gelip katkılarını fırlattılar, bir şey yuvarlanıp buralara düşebilirdi. Sonra küçük taburenin altına bakmadığım aklıma geldi. Bu yüzden buraya geldim.” demiş. Sonra tekrar sormuşlar “Bir şeyin kayıp olduğunu nasıl anladınız peki?” Burada düşündüğü resim tam bir işadamı düşüncesi. “Listeye göz atarken, bir boyunluğu şunu bunu gördüm. Hepsi tamamdı ama sonra küpelerin sayısına baktım. Düşündüm ki bir kişi iki küpe verirdi bir değil. Yani çift sayıda küpe olmalıydı ama tekti. Sonra bir şeyin kayıp olduğunu anladım”
Bu bir işadamı davranışı. Bir işadamı bunu kaçıramaz. Benzer olarak doğası gereği lider ve koruyucudur. Karma Yoga der ki 'Birinin içsel doğasını keşfedin ve ona göre doğru işi verin'. İşi yapılması gerektiği gibi yapın, ve ondan sonra iş bir külfet olmayacaktır.
Doğamız özünde kötü değildir sattva , rajas ya da tamasın ahenkli bir şekilde harmanlar. Sattva, rajas ya da tamas tan hiçbiri kötü değildir. Onlar oldukları gibidirler. Hayat maceramızda sattva, rajas ve tamas denilen şeylerle karşı karşıya geliriz. Biz kendimize uygun olanla rahat oluruz bunda doğru veya yanlış bir şey yoktur. Hatta renklere bile sattvik , rajazik ve tamazik açılardan bakabiliriz. Renklerin bile doğaları gereği bir yakarışı vardır. Bu
yüzden biz de renklerden hoşlanırız ve bunda yanlış bir şey yoktur. Kimi merak edebilir, nasıl renklerden hoşlanırız diye. Onların doğaları renkleri takdir eder duruma götürür.
Eğer her şey iyiyse , yanlış olan ne ve niye acı çekiliyor? Çektiğimiz acılar bizim eklentilerimizdendir. Problem bağlı olduklarımızdan kaynaklanır. Eğer doğam sattva ise buna uygun şeyler yaparım eğer doğamda rajas varsa rajazik şeyler yaparım. Bu mükemmeldir. Ama hayat her zaman bir guna da gitmez. Herhangi bir zaman ve durumda bir guna dan başkasına geçmek gerekli olabilir. Eğer bağlılığım sattva yaysa , rajas veya tamas yapmam gerekiyorsa, sadece bağlılığım için sessizce sattvayi bırakırım. Bu vücuttaki bir saplantıdır. Kabataslak bir örnek olarak eğer vücutta bir problem varsa sattvik yol da buna otlardan bir merhemdir, rajazik yol bazı acı veren ilaçlar veya uygulamalardır, tamazik yol da cerrahi müdahaledir. Vücuttaki bu şekilde bir gelişmede cerrahi müdahaleye ihtiyaç varsa ve cerrah sattvik bir kişilik olduğunu söylerse, her şeyi sattvik bir yolda uygular. Kesip açması apseyi veya büyüyen parçayı alması gerektiğinde bile... Bu bir saplantıdır ve uyum içinde olamaz. Bu yanlıştır!
0 Comments:
Post a Comment
<< Home