Tuesday, December 19, 2006

Yoga Nedir?

Yoga bilgilerini bir nehre benzetebiliriz. Nehir, dağlardaki şeffaf kaynaklardan başlar. Nehrin başlangıcında en berrak suya rastlarız, oysa nehir okyanusa vardığında suları bulanık ve kirlidir. Nehrin sonundan alınan bulanık su, hiç bir zaman bu suyun nehrin evvelinde ne kadar temiz ve şeffaf olduğunu gösteremez.

Eğer insan nehrin suyunun kalitesini, nehrin okyanusa düştüğü yerden anlamak isterse mutlaka yanlış neticeye varır. Nehrin suyunu öz kaynağından anlamak gerekiyor. Bunun gibi, Yoga'yı da doğru şekilde anlamak için bilgileri Yoga'nın orijinal kaynaklarından almak gerekiyor.


Günümüz insanlarına sunulan Yoga kitaplarındaki bilgiler nehrin okyanusa varan bulanık sularına benzemektedir. İnsanlar, bu kitapları okuyarak Yoga hakkında yanlış ve karmakarışık bilgiler almaktadır. Bu da bir çok tartışmalara ve zıt fikirlere yol açmaktadır.

Neticede insanlar Yoga'nın çok çeşitli olduğuna inanmaktadır. Bu da Yoga'nın hangi türünün daha iyi olduğu tartışmalarına neden olmaktadır. Bununla beraber Yoga'nın din olup olmadığı tartışmaları da yaşanmaktadır.Bu yazıda insanlara "şeffaf bilgi gözlüğü" sunuyoruz. Bu "gözlükle" insanlar, çağımızın bulanık Yoga sularına dalarak, neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayacaklar. Bu "bilgi gözlüğünü" kullanan insanlar her hangi bir Yoga kitabını okuduğunda veya Yoga konusunda bir kimseden bilgi aldığında, neyin doğru neyin yanlış olduğunun farkında olacaktır.


1. Yoga nedir?

Yoga sözcüğü dünya gezegeninin en eski, ana dili olan Sanskrit dilindedir. Yoga sözcüğü Yug sözcüğüyle aynı kökten gelmektedir. Yug 'boyunduruk' demektir. Bu nedenle de Yoga kontrol etme anlamına gelmektedir. Yani, Yoga vücudun, duyguların ve zihnin tam kontrolü demektir. Aynı zamanda Yoga "birleştirmek" anlamına da gelir. Yani insanı, evrendeki canlı ve cansız olan her şeyle birleştirmek demektir.

Günümüzdeki değişik yaşam şartları insanı giderek doğal yaşamdan uzaklaştırıyor. İnsan her geçen gün doğadan daha da kopuyor. Oysa Yoga insanın doğa ve evrenle devamlı olarak bağlantıda kalmasını sağlıyor. Sonuçta Yoga bütünleşmek demektir. Bu, bir taraftan vücudun, zihnin ve ruhun mükemmel uyumu ve bütünleşmesi, diğer taraftan kişisel ruhun Evrensel Ruh'la bütünleşmesi, teması anlamına gelir. Böylelikle Yoga'yı uygulayan insan vücudunu, duygularını ve zihnini tamamen kontrol edebilir, doğadan ve evrenden kopmaz ve sonuçta Evrensel Ruh'la temasta kalır.

2. Yoga Tarihi

Yoga'nın tarihini incelemek için evrenin tarihine göz atmalıyız; Bazı ruhlar Mutlak Varlık'tan bağımsız yaşamı merak ederek ruhi evrenden maddi evrene gelirler. Sonra da maddi evrende yaşamaktan bıkıp yine ruhi evrene dönmek isterler ve bunu gerçekleştirmek için çaba harcarlar. İşte Yoga bilimi ve çalışmaları, ruhun maddi evrenden ruhi evrene dönmesini sağlayan "dönüş biletidir". Böylelikle maddi evren yaratıldığında orada yerleşen ruhlara her şeyden önce Yoga bilimi verilmiştir.

Dünya gezegeni tahminen her 5-6 milyon yılda bir yenilenir. Bu yenilenme su baskını şeklinde gerçekleşmektedir. Sular çekildikten sonra karada hayat yeniden başlar. Gezegende bütün yaşam dengeleri kurulduktan sonra bir üst gezegen sisteminden insanlar indirilir. Bu zaman insanlara başka bilgilerle birlikte Yoga bilgileri de verilir. İnsanlar Sanskrit dilinde konuşur ve bilgi 'Veda' olarak adlandırılır. Bu insanlar dünya gezegeninde ilk uygarlığı başlatır. Bu uygarlığın ismi Ari uygarlığı olur. Ari sözcüğü 'aydınlanmış insan' anlamına gelir. Ari'ler aydınlanmış insanlar, Ari uygarlığı ise aydınlatılmış insanlar toplumu demektir. Ari sözcüğü bir ırkın veya kabilenin ismi değildir. Ari'ler Yoga tekniklerini uygulayarak vücudun, duyguların ve zihnin hakimi olup, doğadan kopmadan, Evrensel Ruhla devamlı temasta olmuşlardır.

Ari uygarlığında kitaplara ihtiyaç olmamıştır. Çünkü Ari'lerin hafızası o kadar güçlüdür ki, bir kere duyduklarını hiç bir zaman unutmazlar. Buna göre de Ari'lerin yazılı bilgiye, yani kitaplara ihtiyacı olmamıştır. Yoga bilimi ağızdan ağza nakil yoluyla, milyon yıllarca öğretmenden öğrenciye geçmiştir.

O zamanlar dünya kıtaları birbiriyle bağlantılıdır ve Ari uygarlığı bütün gezegende hüküm sürmüştür. Bu nedenle gezegenimizin bütün dillerinde Sanskritçe sözcükler bulunmaktadır. Gezegenimizdeki bütün eski uygarlıkları incelediğimizde onların hepsinin bir kökten geldiği anlaşılmaktadır. Fakat, zaman ilerledikçe kıtalar ayrılmış, insanlar ırklara bölünerek farklı dillerde konuşmaya başlamış ve Ari uygarlığı çökmüştür. Ari uygarlığı çökünce insanlar Yoga çalışmalarına artık önem vermemiş, Yoga uygulamayan insanlar vücut, duygu ve zihin kontrolünü yitirmiş, doğadan kopmuş ve Evrensel Ruh'la temaslarını kaybetmiştir. Bu nedenlerden insanlar saldırganlaşmış ve negatif hislere kapılmaya başlamıştır. Bazıları Yoga tekniklerini ve Yoga'nin verdiği mistik güçleri kötüye kullanmaya başlamıştır. Bu nedenle Yoga öğretmenleri Yoga bilgilerini gizli tutmaya başlamışlar ve onları yalnız dürüst, samimi ve pozitif düşünceli öğrencilere açıklamışlardır. İnsanoğlu giderek güçsüz, hafızası zayıf ve evrenden kopmuş mahluka dönüşmüştür. Hafızası zayıfladıkça insanoğlunun yazılı bilgiye, yani kitaplara ihtiyacı oluşmuş ve tahminen 5-6 bin yıl önce dünyada ilk kitaplar meydana gelmiştir. Bu kitapların ismi 'Veda' dır.

Orjinal Veda biliminin en önemli kısmı bu kitaplarda verilmiştir. Bu kitaplarda Yoga bilimi de bulunmaktadır. Yani Yoga öğretimi, insanlar tarafından yıllar boyu geliştirilmiş bir teknik değildir. Bu öğretim insanlara evrenin başlangıcında verilmiştir ve önce dilden dile sonra da yazılı şekilde günümüze kadar gelmiştir.

Günümüzdeki Yoga kitaplarında bulunan bilgiler yalnız temel bilgilerdir. Yoga'da ilerlemek için insan Parampara'da (öğretmen öğrenci zinciri) Yoga ustasından eğitim almalıdır. Çünkü Yoga bilgilerinin önemli kısmı gizli tutulmaktadır.

3. Yoga Kaynakları

İnsanoğlunun hafızası zayıfladıkça ve yazılı bilgiye ihtiyacı arttıkça tahminen 5-6 bin yıl önce ilk kitaplar yazılmıştır. Bu kitaplar Sanskrit dilinde yazılmıştır. Sanskrit sözcüğü "bilgili" veya "soylu" anlamına gelir.

Her şeyden önce 4 Veda yazılmıştır:

1. Rig-Veda
2. Sama-Veda
3. Yajur-Veda
4. Atharva-Veda

Bundan sonra 4 Veda'da verilen konuları daha detaylı bir şekilde açıklayan Brahmana, Aranyaka ve Upanişad'lar yazılmıştır. Daha sonra evrenin tarihini anlatan Purana'lar ve dünya gezegeninin tarihini açıklayan İtihasa'lar yazılmıştır. Bütün bu kitaplarda Yoga bilgilerine rastlamak mümkündür. Ayrı bir konu başlığı altında olmadan, Yoga bilgileri bütün bu kitaplarda bulunmaktadır. Yoga bilimine tam bir şekilde sahip olmak için bütün bu kitapları incelemek gerekir. Zamanla bu iş çok zorlaştığı için tahminen 2 bin yıl önce Patanjali tarafından Yoga öğretimi çok kısa bir şekilde Yoga-Sutra kitabında anlatılmıştır.

Patanjali Veda edebiyatında bulunan Yoga biliminin bir özetini hazırlamıştır. Yoga-Sutra'da Patanjali, detaylara inmeden Yoga'yı anlatmıştır. Yoga bu kitapta Aştanga, yani sekiz basamaklı yol gibi anlatılmıştır. Aştanga sözcüğü iki sözcükten ibarettir. Aşta "sekiz", anga ise "hisse" anlamına gelir. Böylece Yoga sekiz hisseden ibarettir. Yoga insanı geliştirerek yükselişe geçirdiği için Anga sözcüğü "basamak" gibi de yorumlanabilir. Böylece Yoga sekiz basamaklı yol olarak adlandırılmaktadır. Buna göre de Yoga'yı zamanla Aştanga-Yoga adlandırmaya başlamışlar. Böylece orijinal Yoga'nın ismi Aştanga-Yoga olmuş. Bu gerçek Yoga'nın ismidir. Yoga-Sutra'nin metinlerinde Aştanga-Yoga bazen Raja-Yoga adlandırılmaktadır, yani sekiz basamaklı bütünleşme yolu, kral yolu adlandırılmaktadır. (Raja sözcüğü "kral" demektir) Oysa günümüzde Raja-Yoga bir Yoga türü gibi tanıtılır. Bu tam bir cahilliktir.

Orijinal Yoga'nın sekiz basamağı şunlardır;
1. Yama - Negatiflerden arınma
2. Niyama - Pozitifleri güçlendirme
3. Asana - Duruş, vücut çalışmaları
4. Pranayama - Nefes ve Biyoenerji egzersizleri
5. Pratyahara - Astral, Çakra ve Kundalini çalışmaları
6. Dharana - Konsantrasyon çalışmaları
7. Dhyana - Meditasyon çalışmaları
8. Samadhi - Trans, Evrenle Bütünleşme

Bu 8 basamakta binlerce çeşit egzersiz vardır. Zamanla farklı kişiler bu basamaklardaki egzersizlerden yararlanmış ve bu egzersizlerin bir kısmını alıp onlara farklı isimler takmış. Mesala Hatha-Yoga, Jnana-Yoga, Ananda-Yoga, Kundalini-Yoga, Sahaja-Yoga v.b. Böylece, Yoga'nın sözde farklı türleri meydana gelmiş. Oysa bunların hepsi orijinal Yoga'nın 8 basamağından alıntılardır. Yoga'nın sözde türlerinden her hangi birini incelerseniz göreceksiniz ki orada yapılan egzersizler bu 8 basamağın her hangi birisinden alıntıdır.

Elbette zamanla bazı kişiler kafalarından bir şeyler uydurarak bunları da Yoga olarak adlandırmışlar ama bu uydurmaları orijinal Yoga'nın 8 basamağında bulamazsınız. Bu uydurmaların Yoga'yla hiç bir ilgisi yoktur. Hem Veda edebiyatı hem de Yoga üstadları defalarca uyarıyorlar; Yoga yaparken insan kafasından hiç bir şey uydurmamalı. Bunun sadece ve sadece zararı vardır.

"Yoga orijinal şekilde yapılmalı"

Yoga orijinal şekilde yapılmalıdır. "Yoga'yı geliştirmek" gibi bir söz tamamen anlamsızdır. Orijinal Yoga zaten mükemmeldir ve gelişmeye ihtiyacı yoktur. Yoga yapanın gelişmeye ihtiyacı vardır. Dolayısıyla gelişmemiş birinin mükemmel bir şeyi geliştirebilmesi olanaksızdır. Zaten buna göre de Yoga milyonlarca yıl insanoğlunun ilgisini çekmektedir.

Uyduruk egzersizlerin hiç bir yararı yoktur!!! Bazı kişiler, insanlara Kundalini'nin (vücuttaki mistik enerji) derhal hareketlendirileceğini veya Çakra'ların (vücuttaki enerji merkezleri) hemen açılacağını vaad ederler. Bu büyük bir kandırmacadır!!!

Kundalini'ni ve Çakra'ları insan yalnız kendi çabalarıyla, doğru egzersizler yaparak ve doğru rehberin yardımıyla aktifleştirebilir. Zaten çakralar hiç bir zaman tamamen kapalı değildir. Çakraların kapalı olması ölüm demektir. Çakraların aktivitesi çok düşük olabilir ve onları canlandırmak, dengelemek ve uyuma sokmak gerekiyor. Eğer kimse size, "Çakralarınız kapalıdır" derse, bilin ki bu kişi Çakralardan hiç bir şey anlamıyor!!! Kundalini ve Çakra çalışmaları Yoga'nın beşinci yani Pratyahara basamağında yapılmaktadır. Bu egzersizler yalnız ve yalnız önceki 4 basamaktaki egzersizler uygulandıktan sonra uygulanmalıdır. Aksi halde buna yönelik çabalar sinir sistemini tamamen çöktürecektir.

Günümüzde bazı kişiler Yoga'ya kendi isimlerini vermişlerdir. Mesela Yengar-Yoga, Bikram-Yoga v.b. Bu büyük bir hırsızlıktır!!! Çağdaş bilim dünyasında eğer bir bilim adamı başkasının keşfini çalıp kendisine ait olduğunu iddia ederse bir suç işlemiş olur. Aynı şekilde, Yoga'dan egzersizler alıp onlara kendi ismini veren kişiler benzer bir suç işlemektedirler.

Yogayı 'sözde' çağdaşlaştıranlar var

Son 50 senede bazı kişiler Yoga'yı "çağdaşlaştırmak" adı altında yeni sözde Yoga türleri uydurmaktadır. Bu kişiler daha da ileri giderek Yoga'ya Sanskrit isimleri değil Latin isimleri takmağa başlamışlardır. Mesela Integral-Yoga, Power-Yoga v.b... Buna benzer isimler kullanarak bazı kişiler insanlara uyduruk meditasyon yaptırmaktadır. Yoga'nın yedinci yani Dhyana basamağında uygulanan meditasyonun belli kuralları vardır ve önceki 6 basamaktaki egzersizleri uygulamadan meditasyona başlamak tavsiye edilmez. Meditasyonun bir çok türü vardır. Bunlardan biri Mantra meditasyondur. Sanskritçe Mantra 'hece', 'sözcük' veya 'ses titreşimi' demektir. Yoga'da belli Mantra'lar mevcuttur ve bu ses titreşimlerini seçmede dahi belli kurallar vardır. Bazı kişiler kafalarından sözcükler uydurarak bu uyduruk sözcükleri Mantra olarak adlandırıp insanlara sözde Mantra meditasyon yaptırmaktadırlar. Bu kişiler insanları kandırarak onlara özel, kişisel mantralar sunarlar, oysa bu sözde mantralar onların kendi uydurmalarıdır. Bu kişiler Yoga'nın meditasyondan önce gelen 7 basamağını hiçe sayarak insanlara direkt olarak bu uydurma Mantra'larla meditasyon yapmayı tavsiye ederler. Onlar bu uyduruk Mantra meditasyonunu "Transandantal meditasyon" olarak adlandırmaktadır.


Transandantal meditasyon

Transandantal sözcüğü deneyüstü demektir. Transandantal meditasyonun yoğunlaşma objesi deney üstü olduğu için duygularla hissedilmez. Transandantal meditasyon Yoga'da Atma meditasyon olarak adlandırılmaktadır. Sanskritçe Atma sözcüğü 'ruh' demektir. Atma meditasyon ise ruha devamlı yoğunlaşmak demektir. Mantra meditasyonda ise bir hece ağızla seslendirilip kulaklarla duyulur. Dolayısıyla Mantra meditasyonu, Transandantal meditasyon olarak adlandıran kişiler Transandantal meditasyonun ne olduğunu bile bilmezler. Bu kişiler Yoga'nın 8 basamağının dolaylı bir yol, kendilerinin sunduğu uyduruk Mantra meditasyonunu ise direkt bir yol olarak adlandırarak masum insanları kandırmaktadırlar. Böyle uyduruk meditasyon hiç bir zaman Yoga'da yapılan gerçek meditasyonun verdiği pozitif etkileri veremez ve cok zaman zararlı olabilir. Yalnız Yoga'nın temel nefes, bioenerji, duruş, gevşeme ve konsantrasyon egzersizleri yapıldıktan sonra meditasyon yapılmalı. Yani genelde 6-8 ay Yoga çalışmaları yapıldıktan sonra meditasyon uygulaması başlatılmalıdır.

Meditasyonun bir çok türü vardır. Önce meditasyonun temel türleri uygulanmalıdır. Bundan sonra Mantra meditasyon gibi daha gelişmiş meditasyon türleri yapılabilir. Hazırlıksız, aniden yapılan meditasyon çalışması sinir sistemini, zihni, şuuru ve bilinçaltını kötü etkileyebilir. Meditasyon bilimsel olarak, Yoga prensiplerine uyarak yapılmalıdır. Aksi halde amatörce yapılan meditasyon yarar yerine zarar verebilir.

Nihayet günümüzün son uydurması, Yoga-fit. Bu çalışma da Yoga duruşları aerobik şeklinde yaptırılır. Bu çalışma çağdaş Yoga adı altında insanlara sunulur. Oysa sadece bir aerobik türüdür ve klasik Yoga'nın etkilerine sahip değildir. Jimnastik hocaları iki gün Yoga-fit dersi aldıktan sonra kendilerini Yoga hocası sanarak Yoga-fit dersleri vermektedirler, oysa Yoga hocası olmak için birey en az 5 sene gerçek Yoga üstadından Yoga dersleri alarak Yoga'nın 8 basamağında ilerlemeli. Böylece insanlar amatör kişiler tarafından kandırılarak Yoga yaptıklarını sanmaktadırlar. Böylelikle, günümüzdeki kitaplarda gösterilen sözde Yoga türleri sadece Yoga'nın 8 basamağından alıntılardır. Yoga'nın sözde türlerinden konuşan kişiler Yoga'nın orijinal özkaynaklardan, Veda kitaplarından öğrenmemiş ve Yoga'nın gerçekten ne olduğunu bilmemektedir.

Meditasyonda mantralar

Gezegenimizdeki bütün eski uygarlıkları incelediğimizde, hepsinin bir kökten geldiği anlaşılmaktadır. Buna göre de Yoga yöntemleri eski Babil, Çin, Mısır, Roma, Sufism, İskandinav, Hinduizm ve Amerikan Kızılderilileri gibi bir çok kadim kültürlerde bulunmaktadır. Norveç'te, İrlanda'da, Kolombiya'da, Meksika'da, Viking ve Kelt kültürlerinde Yoga duruşlarının resimleri ve heykelleri bulunmaktadır. Kuzey Amerika Kızılderililerin kültüründe Yoga pozisyonları ve meditasyon teknikleri kullanılmaktaydı. Roma imparatoru Markus Aurelius meditasyon konusunda bir kitap yazmıştır. Pisagor'un okulunda diğer konular arasında meditasyon da öğretilirdi. Güney Afrika kabilelerinde meditasyon tekniklerinin kullanılması saptanmaktadir. Katolik ve Yunan Ortodoks kiliselerinin manastırlarında meditasyon çalışmalarını görmek mümkündür. Yoga'nın 7'inci Dhyana basamağında yapılan meditasyon türlerinden biri de Mantra meditasyondur. Mantra bir hece, bir ses titreşimidir ki meditasyon sırasında bu ses titreşimine birey yoğunlaşır. Yoga'da en önemli Mantra AUM mantrasıdır. AUM'a benzer ses titreşimini Mısırlıların EMON, İsraillilerin AMEN ve Arapların AMİN sözcüklerinde görürüz. AUM sözcüğü meditasyon sırasında devamlı tekrarlandıkça OM gibi seslenir. Hinduizmde OM sözcüğü en temel ses sembolüdür. Güney Amerika'da ve Mısır'da OM gibi ses veren flütler bulunmaktadır. Norveç dilinde OM sözcüğü 'yoğunlaşmış ses' anlamına gelmektedir. Sanskritçe OM ses demektir. İskandinav dillerinde OMR sözcüğü de ses anlamına gelir. İzlanda Edda el yazmasina kore, Viking'lerin tanrisi Odin'nin bir baska adi da Ome'dir.

Mantra meditasyonda kullanılan başka Bija Mantra'lar da vardır. İskandinavya'da da Bija Mantra'lara benzer güç sözcükleri bulunmaktadır. Örneğin İskandinav halk şarkılarında Mantra'lara benzer şekilde kullanılan ses titreşimlerini görüyoruz. Bu sözcükler kadim Germen harfleriyle yazılmaktadır. Fin halk şiirlerinde de Mantra'lara benzer Kalevala güç
sözcükleri evrenin başlangıcında var olan sözcüklerdir. Yoga'da yapılan Çakra (enerji merkezi) çalışmaları dünyadaki eski kültürlerde de bulunmaktadır. Örneğin Mısır'ın dervişleri, İsrail'in Kabalacıları, Gronland ve Kanada'nın İnuit'leri, Avrupa'nın simyacıları ve Kuzey Amerika'nın Hopi Kızılderilileri bu Çakra bilgilerine sahiptiler. Bunun dışında, bütün dünya dinlerinde Yoga tekniklerinin kullanıldığını görmek mümkündür.

Buna göre de bazı kişiler Yoga'nın bir din olduğunu söyler. Amma gerçekler şudur ki Yoga'nın hiç bir dinle ilgisi yoktur. Tam tersine, dinler Yoga tekniklerinden faydalanmaktadır. Yoga'da ne inanca dayanan dogmalar, ne de bir tanrıya yönelik tapınma, ayin ve ritüelleri bulunmaktadır. Yoga teknikleri mantık ve derin felsefi bilime dayanmaktadir.

Zaman ilerledikçe kıtalar ayrılmış, insanlar ırklara bölünerek farklı dillerde konuşmaya başlamış ve Ari uygarlığı çökmüş.

4. Yama - Negatiflerden Arınma

Yama sözcüğü negatiflerden arınma anlamına gelmektedir. İnsan gelişmek için bütün negatif fikirlerden, sözlerden ve hareketlerden arınmalıdır.

Birinci prensip Ahimsa prensibidir. Ahimsa sözcüğü 'şiddetsizlik' anlamına gelmektedir. Birey düşüncelerinde, sözlerinde ve hareketlerinde her türlü şiddetten kaçınmalıdır, çünkü şiddet insanın zekasını negatif yönde etkileyerek gelişmesini engellemektedir. Bu prensibe dayanarak insan beslenmesinde de şiddet kullanmamalıdır, yani beslenmesi için zararsız hayvanları öldürerek onların cesetlerini yememelidir. Hayvanların cesetlerinin beslenmede kullanılması vücudu, sinir sistemini ve zihni negatif yönde etkileyerek insanda şiddet ve korku hislerini üretmektedir. Hayvanlar öldürüldüğü zaman büyük bir acı çekmekte ve korku hissetmektedirler. Bu acı ve korku öldürülen hayvanın cesedini etkilemektedir. Öldürülmüş hayvanın cesedini yedikçe insan bu acı ve korku hissini içine alır ve aynı acı ve korkuya kapılır. Böylelikle hayvan cesetleriyle beslenme insanın sinir sistemini çöktürmektedir. Bunun dışında, insanlar binlerce zararsız hayvanları öldürerek bunun bedelini ödemek zorundadırlar. Evrensel Karma (etki-tepki) kanununa göre öldüren öldürülecektir. İnsanlar zararsız hayvanları öldürüyorlar, doğa da insanları öldürüyor. İnsanlar, binlerce zararsız hayvanı öldürerek çok güçlü bir negatif enerji alanı üretmektedirler. Bu negatif enerji alanı doğanın dengelerini bozarak felaketlere neden olur. Örneğin deprem, volkan, sel, kuraklık vb. Cesetlerle beslenen insanlarda artan korku ve şiddet savaşlara da neden olur. Bu savaşlarda zararsız hayvanları öldüren insanlar bu katliamın bedelini ödeyerek bu sefer birbirilerini öldürmektedirler.

İkinci prensip Satya olarak adlandırılır. Satya sözcüğü 'dürüstlük' anlamına gelir. Mutlak Gerçeğe ulaşmak için birey gerçekleri olduğu gibi yansıtmalıdır. Düşüncede, sözde ve harekette dürüst olmadan insan maddi enerjinin ürettiği illüzyonlardan hiçbir zaman kurtulamaz. Böylece sekiz basamaklı bütünleşme yolunda ilerlemek için insanın dürüst olması şart. Satya prensibini uygulamak için birey her şeyden önce kendisine karşı dürüst olmalıdır. Yanlış bir şey yapınca insan en azından kendisine bunun yanlış olduğunu itiraf etmelidir. İnsan bu şeyin yanlış olduğunu kendi içinde kabul ederse bu onu gelecekte aynı şeyi yapmaktan kurtarır. İnsan kendisini kandırmamalıdır ve kendisiyle dürüst olmalıdır. Böylece zamanla insan Satya prensibini tam şekilde uygulayabilir.

Üçüncü prensip Asteya. Asteya hırsızlıktan çekinme anlamına gelir. Evrenin belli düzeyi ve dengesi vardır. Eğer insan kendine ait olmayan şeyleri alırsa bu dengeyi bozmuş olur. Bu insanın bedensel, duygusal, zihinsel ve ruhsal dengelerini de bozar ve gelişmesini engeller. Bunun dışında, evrensel Karma kanununa göre insan aynı şekilde ve miktarda kaybetmeye maruz kalmak zorundadır. Bu da gelişme yolunda bir çok engeller oluşturmaktadır. Eğer kendine ait olmayan şeyi insan alıp pozitif yönde kullanırsa, onda o şeyi aynı miktarda kaybeder. Ama eğer insan kendine ait olmayan şeyi alıp negatif yönde kullanırsa o zaman verdiği zarara göre bu şeyin 10 veya 50 veya 100 mislini kaybetmek zorunda olacak. Bazen insan bunu hayatıyla ödemek zorunda kalır. Böylelikle insan, zekasını kullanarak, kendisine zarar vermemesi için Asteya prensibini uygulayarak kendine ait olmayan şeyleri almaktan vazgeçer.

Dördüncü prensip Brahmacarya; Brahmacarya sözcüğü cinsel enerji kontrolü anlamına gelir. Cinsel enerji vücuttaki çok güçlü bir enerji kaynağıdır. Eğer bu enerji kontrol edilmezse zihinsel ve ruhsal gelişme imkansızdır. Cinsel enerji kontrol edilerek vücuttaki gizli potansiyellerin yüze çıkmasını sağlar. Yoga'da cinsel enerji sağa sola boşuna tüketilmeden beynin genelde kullanılmayan yüzde seksen kapasitesinin aktifleştirilip kullanılmasına yöneltilir. Böylece insanın, beynin kullanılmayan bölgelerdeki, uyumuş yetenekleri yüze çıkar. Brahmacarya prensibine göre birey cinsel enerjisini kontrol etmeyi öğrenmelidir. Cinsel enerji vücutta en güçlü enerji kaynağı olduğu için insan bu enerji kaynağını kontrolsüz tüketmemelidir. Yoga'da bu enerji beynin ve zekanın gelişmesi için kullanılmaktadır. Brahmacarya prensibine göre birey ya bekar kalarak hiçbir cinsel ilişkide bulunmamalıdır ya da gönlüne göre bir eş bulup onunla ciddi ve devamlı ilişkide olmalıdır. Böylelikle insan cinsel enerjisini kontrol etmeyi öğrenir ve bu enerjini boşuna harcamaz.

Brahmacarya prensibi bazı dinlerde uç şekillerde uygulanmaktadır. Uç uygulamaların biri, insanların cinsel dürtülerini bastırarak kendilerini manastırlara kapatmasıdır. Neticede bu insanların bir kısmı homoseksüel veya lezbiyen olmaktadır, diğerleri ise çocuklara tecavüzde bulunmaktadır. Başka bir uç uygulama ise çok eşlilik önerisidir. Çok eşlilik insanı cinsel enerjinin kontrolüne değil tamamen tüketilmesine götürür. Veda edebiyatında uyuşturucuya, içkiye ve kadınlara düşkün olan cahil insanlar için Tantra uygulanması önerilir.

Tantra

64 Tantra kitabı mevcuttur. Tantra sözcüğü 'yöntem' demektir. Daha geniş felsefi anlamda Tantra iki sözcüğe bölünebilir: Tan ve Tra. Tan sözcüğü genişletmek anlamına gelen Tanoti sözcüğünün köküdür. Tra sözcüğü ise özgürleştirmek anlamına gelen Trayate sözcüğünün köküdür. Böylece Tantra sözcüğü zihnin kapsamını genişleterek insanı özgürleştiren bir yöntem anlamına gelmektedir. Tantra uyuşturucuya, içkiye ve kadınlara düşkün olan insanları bu kötü alışkanlıklardan kurtarmak için kullanılan bir kadim yöntemdir.

Bazı kişiler Tantra sözcüğüne Yoga sözcüğü ekleyerek bir Tantra-Yoga tekniklerinin mevcut olduğunu iddia ederler. Bu tam bir uydurmadır. Yoga'nın Tantra'yla hiçbir ilgisi yoktur. Bu kişiler Tantra-Yoga'yı utanmadan Seks Yogası olarak adlandırmaktadır ve bu konuda kitaplar bile yazmaktadır. Bu cahil kişiler bu kitaplarda Yoga adı altında insanlara bir ritüel şeklinde grup seks yapmayı da önerirler. Bütün bunların Yoga'yla hiçbir ilgisi yoktur.

Yoga'da Brahmacarya prensibini uygulayarak insan en doğru, doğal ve dengeli yolla cinsel enerjisini kontrol edebilmektedir. Cinsel dürtünün bastırılması en yanlış uygulamalardan biridir. Çünkü cinsel ilişki evrensel, duygusal ve enerjitik ihtiyaçlardan doğar. Her şeyden önce evrende yeni bedenlere ihtiyaç var. Beden öldükten sonra ruhun yeni bedene ihtiyacı var, bunun için de cinsel ilişkiler olmalıdır ki yeni bedenler doğurulsun ve bedenlerini kaybetmiş ruhlar yeni bedenleri alsın. Bu nedenle cinsel dürtü insanoğlunun genlerinden gelmektedir ve suni yolla bastırılması imkansızdır.

Daha sonra cinsel ilişki bir duygusal ihtiyaçtır. İnsanın sevmeye, sevilmeye ve sevişmeye duygusal bir ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç insanın ruhundan gelmektedir. Çünkü aşk ruhun ebedi eylemidir. Nihayet, cinsel ilişki bir enerjitik ihtiyaçtır. Ruhun cinsi yoktur ve ilk haftalarda kadının karnındaki ceninin de cinsi belli olmaz. Sonradan cinsin biri dominant olur, diğeri ise bastırılır. Böylece vücut ya erkek ya da dişi olur. Erkek bedeninde dişi enerjisi bastırılmıştır. Dişi bedeninde ise erkek enerjisi bastırılmıştır. Böylelikle dengeyi tutturmak için erkeğin dişi enerjisine, dişinin ise erkek enerjisine ihtiyacı vardır. Erkek ve dişi birbirini sevip, sarılıp, seviştikçe erkek ve dişi enerjilerini paylaşmaktadırlar. Erkek dişiye erkek enerjisini, dişi ise erkeğe dişi enerjisini vermektedir. Böylece eşler cinsel enerji dengesini tutturur. Bunun için insan seviştikten sonra çok rahat, tatmin ve dingin olur. İnsan bu rahatlığı, tatminliği ve dinginliği korumayı öğrenmelidir. İşte Yoga bunu öğretmektedir. Yoga vasıtasıyla insan evrensel, duygusal ve enerjitik ihtiyaçlarını karşılayarak cinsel enerjisini kontrol edebilir ve rahat, tatminkar ve dingin kalabilir.

Beşinci prensip Apavigraha. Apavigraha sözcüğü açgözlülükten çekinme anlamına gelir. Eğer insan maddi eşyaların peşinden koşturursa hiçbir zaman gereken dengeleri kuramaz. Maddi eşyaların çokluğu insana ne tatminlik ne de mutluluk verir. İnsan devamlı surette maddi eşyaları düşünürse, onların peşinden giderse ve onlara sahip olmayı amaçlarsa, bu onun maddi eşya isteğini hiçbir zaman doyurmaz. Bu yolla bu istek yalnızca artar. İnsan ne kadar maddiyata sahip olursa bu istek daha da artar bununla da tatminsizlik artar. Bu da insanın huzurunu kaçırır ve onu daha da mutsuz eder. Maddi eşya isteğinin daima artmasının başka bir tehlikeli tarafı da vardır. Eğer insanın maddi eşya istekleri artıyor fakat istediğini elde etmek için maddi imkanlara sahip değilse, bu istekler onu her türlü cinayete, kanunsuzluğa ve suça sürükler. Bunun için birey maddi isteklerini kontrol altına alarak yalnız ihtiyacı olan şeylerle geçinmeyi öğrenmelidir.

Organize dinlerde Yama prensiplerine "ahlak kuralları" denir. Eğer insan onları uygulamazsa onun cehenneme gideceği veya tanrı tarafından cezalandırılacağı söylenerek dindarlar korkutulur ve bu ahlak kurallarının uygulanmasına zorlanırlar. Oysa Yoga'da birey korkudan değil bilinçten bu prensipleri uygulamaya başlar. Yoga yolunda olan insan, bu prensipler üzerinde yoğunlaşarak, onların uygulanmaması durumunda negatif yönde etkilendiğini, rahatsız ve mutsuz olduğunu görür.

Böylece insan kendi tecrübesine dayanarak bilinç ve zeka yoluyla bu prensipleri uygulamaya başlar. Dindar insan bu prensipleri ahlak kuralları şeklinde sadece inancına dayanarak uyguladıkça bu kurallardan her an sapma ihtimali vardır. Eğer insan bu prensipleri tecrübesine ve zekasına dayanarak uygularsa, onda bu prensiplerden sapma ihtimali minimuma iner. Bilinçli insan bu prensiplerden saparsa da anında zekasıyla bu sapma nedenlerini çözer ve bunun bir daha da olmasını engeller. Zeka yolu inanç yolundan her zaman daha üstündür. İnanç yolu insanı cehalete ve fanatizme sürükleyebilir. Zeka yolu ise insanı her zaman yükseltir.

5. Niyama-Pozitifleri Güçlendirme

Niyama sözcüğü 'pozitifleri güçlendirme' anlamına gelmektedir. Birey yoga yolunda negatiflerden kurtularak pozitif unsurları güçlendirmelidir.

Bu unsurlardan birincisi Sauça. Sanskritçe Sauça 'temizlik' demektir. Sauça yalnız bedensel temizliği vurgulamıyor. Birey zihnini, duygularını ve vücudunu temiz tutmalıdır. İnsan pozitif yönde düşünerek zihnini ve duygularını negatiflerden temizlemelidir. Birey negatif olaylarda bile pozitif tarafları görmelidir ve pozitif algılamasını güçlendirmelidir.

İkinci unsur Santoşa. Santoşa 'yetinme' veya 'tatminlik' anlamına gelmektedir. İnsan olduğu yerden ve elde ettiği her şeyden tatmin olmalı ve devamlı olarak maddi şeylerin peşinden koşturmamalıdır. Bu insana, bozulmayan derin huzura ve kalıcı mutluluğa varmaya yardım edecektir. Böylece insan başına gelen her şeyi pozitif bir şekilde algılamalı ve hak ettiğini anlamalıdır. Birey tatminlik hissini güçlendirmeden hiç bir zaman mutlu olamaz. Bu halde, hatta altın sarayda bile otursa tatminsiz ve mutsuz olacaktır. Santoşa yaşamın gereksiz şeylerini ve bunlara duyulan rahatsız edici istekleri atmaktir. Yani yalnız gerçekten gerekli şeylerle tatmin olmaktır. Yoga'ya göre, olduğunuz halden hoşnut olma en üstün mutluluğu getirir.

Üçüncü unsur Tapas. Tapas sözcüğü 'dayanıklılık' anlamına gelmektedir. Birey başına gelen bütün kötü olaylarda dayanıklı olmalı. İnsan bütün zor şartlarda sakinliğini ve iç huzurunu kaybetmemelidir. Böylece birey her kötü olayın pozitif tarafını görmeye öğrenmelidir. Örneğin eğer insan aç kaldıysa buna bozulup sinirlenmemeli ve perhizin bedeni nasıl iyi yönde etkilediğini düşünmelidir.

Dördüncü unsur Svadhyaya. Svadhyaya sözcüğü 'tek hedeflilik' anlamına gelmektedir. Birey her şeyi nihai hedefe varmak için yapmalı. İnsan değerli enerjisini önemsiz şeylere harcamadan her şeyi nihai hedefe yöneltmeli. İnsan gerekli kitapları inceleyerek bilgi toplamalı ve her şeyin son amaca ulaşmak için nasıl kullanılacağını öğrenmeli.

Beşinci unsur İşvara Pranidhana. İşvara Pranidhana sözcüğü 'Mutlak Varlığı algılamak' anlamına gelmektedir. Birey Mutlak Varlığı anlamak için çaba harcamalı. Kitaplardan ve üstatlardan aldığı bilgileri gerçekleştirerek Mutlak Varlığı önce zekasıyla, sonra içten algılamalı ve hissetmelidir. Böylece teorik bilgi ve pratik tecrübe toplayarak sarsılmaz bilimsel inanca sahip olmalıdır. Bilimsel inanç, cahillikten kaynaklanan fanatik inançtan farklıdır. Fanatik inanç dogmalara dayanmaktadır, oysa bilimsel inanç bilgiye, mantığa, zekaya, derin araştırmalara ve defalarca kanıtlanmış tecrübeye dayanmaktadır. Fanatik inançtan farklı olarak bilimsel inançta birey aldığı bilgileri kendi tecrübesinden geçirdiği için ve defalarca kanıtlandıkları için onlara inanmaktadır. Böyle bir bilimsel inanç sarsılmaz olmaktadır. Çünkü kanıtsız dogmatik bilgilere ve yanlış algılamaya değil tecrübeyle denenmiş ve kanıtlanmış bilgilere dayanmaktadır. Bu unsurları gerçekleştirerek insan pozitifleşmeli ve iç potansiyellerini pozitif yönde kullanarak güçlendirmeli. Negatif düşünce, söz ve eylem insanın güçlerini ve zekasını felç etmektedir. Negatif bir mıknatıs gibi negatifi çeker. Böylece negatiflik arttıkça insan negatif olayları ve negatif kişileri kendine doğru çeker. Sonuçta insan kendini o kadar negatife kaptırır ki geriye dönüşü imkansız olan bir noktaya gelir. O zaman insan hayat için değil ölüm için çabalar. İnsan kendini negatife tamamen kaptırdığı zaman sinir sistemi çöker ve psikolojisi ters yönde tepki vermeye başlar. Örneğin mazoşizm ve satanizm grupları; Mazoşistler ıstırab ve acıdan zevk alır. Satanistler ise kötülüğün yani negativizmin krallığını özleyerek intiharın gerçek ve tam özgürlüğe götüreceğine inanırlar. Bu çöküntüden kurtulmak çok zor, bazen de imkansız. Buna göre de insan şimdiden önlemler almalı ve negatiflerden arınarak pozitifleri güçlendirmeli. Negatiflerden kurtularak ve pozitifleri güçlendirerek insan kolaylıkla evrenle bütünleşmeye varabilir. Yama ve Niyama uygulanması insanın yalnız kendini düşünen -egosentrik- görüşünü zayıflatarak zamanla yok eder.

Birey Yoga'nın sekizinci basamağını, Samadhi'ni gerçekleştirince Yama ve Niyama kendiliğinden uygulanmaktadır. Çünkü Samadhi'de insan her şeyin birliğini, başkalarının iyiliğinin kendi iyiliğiyle aynı olduğunu anlamaktadır. İnsan evrenle bütünleşince başkalarının kendinden farklı olmadığını anlar ve bütün ruhların Evrensel Ruhun parçacıkları olduğunu algılar. Bedenler farklı olsa da bütün ruhlar sat-çit-ananda'dır, yani ebedi bilgi ve has'la dolu varlıklardır. Bütün ruhlar Evrensel Ruhun parçacıkları olduğundan bir biriyle bağlantıdadırlar ve başka ruha zarar vermek kendine zarar vermek demektir. Bu da ruhun başka ruhlarla ve Evrensel Ruhla bağlantısını bozmaktadır ve egoizmin kölesi haline getirmektedir. Bunları içten algılayan insan Yama ve Niyama prensiplerinin uygulanmamasını aklına bile getiremez. Böylelikle Samadhi'ye varmadan önce Yama ve Niyama, Yoga eğitim disiplininin ilk iki bölümü veya basamağı olarak uygulanmaktadır.


PROF. DR. AKİF MANAF KİMDİR?

1958'de Azerbaycan'da doğdu. 1975'ten 1980'e kadar Moskova Ekonomi Enstitüsü'nde Sibernetik Ekonomi öğrenimi gördü. 1980'de ekonomi ve matematik üzerinde uzmanlaşarak mezun oldu. 1984'te ekonomide master tezini verdi. Sonra Moskova Ekonomi Enstitüsü'nde hocalık yapmaya başladı. 1994'te Felsefe doktorasını (Ph.D.) tamamladı. Doktora çalışmasından sonra "Science and Religion Research Institute"de (Calcutta, Hindistan) Profesörlük unvanını aldı. Adı geçen enstitüde İngilizce olarak Ekonomi, Sosyoloji, Felsefe ve Kozmoloji dallarında eğitmenlik yaptı. Adı geçen konularda yazmış olduğu çeşitli kitapları mevcuttur.

İlk Yoga eğitimine 1975 yılında Moskova'da başlayan Prof. Dr. Akif Manaf, daha sonra Uzakdoğu felsefelerine duyduğu ilgi dolayısıyla 1989'da Hindistan'da yaşamaya başladı. Bu süre içerisinde Hindistan'da çeşitli Yoga hocalarından dersler alarak Yogi'lik mertebesine kadar ulaştı. 1994'te Hindistan'da "International Yoga Academy Teacher and Lecturer Certificate in Yoga" belgesini alarak kendi kurduğu enstitüde dersler vermeye başladı.

1995 yılında, Himalaya aşramında bulunan Maha-Vişnu Maheş Yogi hocadan kendisine "Büyük Yogi" anlamına gelen "Maha Yogi" ismi verildi. Şu anda Türkiye'de bilgi ve deneyimlerini insanlara aktarmak için Yoga dersleri vermeye devam etmektedir.